20 Ağustos 2014 Çarşamba

Stephen Chbosky - The Perks of Being a Wallflower (1999)





Bu benim ilk kitap eleştirim. Uzun zamandır bir film ya da bir kitap hakkında eleştiri yazmak istiyordum, kısmet bu kitabaymış. The Perks of Being a Wallflower, Stephen Chbosky tarafından yazılmış, daha sonra tekrar Stephen Chbosky tarafından sinemaya uyarlanmış bir yapıt, Amerikan edebiyatının en iyi örneklerinden biridir. Bu kitabı bitirdikten sonra düşündüğüm ilk şey, Stephen Chbosky'nin düşüncelerime erişebildiği ve beni herkesten daha iyi anladığı olmuştu çünkü ana karakter olan Charlie'yi kendime çok yakın bulmuştum. Tekrar ve tekrar okudum, bu kitaptan sıkılacağımı hiç düşünmüyorum. Ayrıca filmde kullanılan müzikleri de çok başarılı bulduğumu söylemeden geçemeyeceğim. Kitap liseye yeni geçmiş olan, bol bol kitap okuyan ve ileride yazar olmak isteyen Charlie'nin kim olduğunu bilmediğimiz fakat kitabın sonunda o kişi sanki bizmişiz gibi hissettiğimiz bir arkadaşına lisenin ilk yılını anlattığı mektuplardan oluşmaktadır. Ayrıca Amerikan gençliği ve lise hayatına çok farklı açılardan bakmakta olan bu kitap çoğu eleştirmen tarafından 21. yüzyılın ''The Catcher in the Rye''ı olarak nitelendirilmektedir. ''A Separate Peace'' ile benzeştiğini söyleseler de ben pek benzer bulmuyorum. 




Konudan biraz bahsetmek gerekirse, kitaptaki Charlie çok iyi kalpli fakat bir o kadar utangaç bir çocuktur, Charlie daha çok küçükken çok sevdiği teyzesi doğum gününde ona hediye almaya giderken trafik kazası geçirip öldüğü için Charlie bundan kendini sorumlu tutar ve teyzesini düşünmeden edemez. Ruhsal sorunları olan Charlie'nin ortaokuldaki tek ve en iyi arkadaşı olan Michael kendisine hiçbir şey söylemeden, hiçbir not bırakmadan intihar ettikten sonra Charlie'nin durumu daha da kötüye gider. Psikoloğa gidip biraz iyileşmeye başlayan Charlie liseye geçtiğinde hala kendini yalnız hissetmektedir. Okulda sevdiği ve anlaştığı tek kişi İngilizce öğretmeni olan Charlie bir okul maçında üst sınıflardan iki kardeşle tanışır, Sam ve Patrick. Kardeşler Charlie'yi gruplarına alırlar, uzun zaman sonra arkadaş edinen Charlie çok mutludur. Müzik zevki ve fikir olarak tam anlamıyla uyuştuğu bu iki kişiyle çok yakın arkadaş olan Charlie zamanla Sam'e aşık olur ve o bir yıl içinde olan olaylar, Charlie'nin olaylara karşı geliştirdiği duygularla beraber mektuplarda anlatılır. 
Kitapla ilgili benim en çok hoşuma giden şeyler ise tamamen samimi ve akıcı bir dille yazılmış olması, hiç sıkmaması ve ilgi çekici olayların yaşanması. Olayların ilgi çekiciliği de yaşanılabilirliğinden kaynaklanıyor. Chbosky gençlerin birbiriyle olan iletişimlerini, geleceğe karşı bakış açılarını, karamsarlıklarını, umutlarını, hayallerini o kadar güzel yansıtmış ki okudukça ''Bu bizim gerçeklerimiz.'' diyorsunuz. Daha fazla ayrıntıya girerek bu yazıyı okuduktan sonra kitaba başlayacak olanların okuma zevkini bozmak istemiyorum. Kitabın 2013 basımında üstüne iliştirilmiş bir not olarak bize sunulan sözle yazıma son vermek istiyorum. 
''Büyümek diye adlandırılan kesif ve vahşi dünyanın lunapark treninde.''

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder